3 Nisan 2011 Pazar

"Gecenin icinde fenerle yürümek, bulutlu günden iyidir."

Bu hikaye nasıl başladıya bakınca gözümün önüne son bir kaç ayda yaşananlar geliyor sadece. Ama derine inip, orta bir yerlerde dışardan bakınca, bir kaç ayın çok daha ilerisine gidiveriyor. Aslına bakarsak hikaye nerede başladı  tam olarak bir türlü bilinemiyor. Herşey Soto Del Real gibi küçük bir İspanyol kasabasının beni bir yol hikayesine dahil edişiyle daha netleşti diyebiliyorum sadece. Önce merak vardı, ama sonrası çorap söküğü gibi, başladığı gibi gelişeverdi. Ben nerede bu hikayeye dahil oldum, aslında en başından beri bu hikayedemiydim, şimdi bugün elimde 11 Nisan 2011 tarihli uçak bileti varken kestirmek bi hayli zor.

Mezuniyet bana göre insan hayatındaki en büyük, atlatılması zaman isteyen en büyük tramvalardan biri. Çünkü biz yıllarca tüm mutluluğun doğru şıkları seçebileceğimize, böyle yaptığımız takdirde mutlu ve normal olabileceğimize inandırıldık. Ama gerçek hayat ne yazık ki öyle değil. Buralara girersem hikayeye başlayamayacağım bile. En iyisi ortalarda bi yerlerden devam etmek. Velhasıl Soto Del Real'e doğru yola çıktığım o günlerde bugünki içsel karmaşalarımda çok daha uzakta, hayattan daha az şey isteyen ve bekleyen, herşeyi kabullenmeye hazır biriydim denebilir. Eğer oraya hiç gitmeseydim eminim şuan bu yazıyı yazmak yerine, başka şeyler yapıyor olabilirdim. Neye inanırsak onu yaşıyoruz galiba ki, ben şuan elimde bu bileti tutuyorum.

Bir hafta öncesinde hayatımı değiştirdim, iş aramayı ve İstanbul'da birşeyler yapmayı bırakıp, Barcelona'da yaşamaya karar verdim. Aslında bu bir anlık bir karar değildi, ve sadece benim karar vermeme de bağlı değildi. Para, vize vs. sorunları. Ama görüyorum ki sanki bugüne kadar olan herşey bunu yaşamam içinmiş.

Mezuniyet sonrası çıktığımız 8 ülke 16 şehirlik interrail, ve üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin tekrar tekrar hatırlanacak olan çalışma kampı sonrası Ağustos ayının ortasında koca bir boşluğun içinde deyim yerindeyse eşşekten düşmüş kapruz gibiydim. Daha yeni mezun olmuştum, hayatta ne yapmak istediğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Sadece gitmeye odaklanmıştım. Bu yıldan amacım bir evs projesi bulmak, aynı zamanda para biriktirmek, evs projesi olmazsa ise eh artık biriktirdiğim kadar ile bir dil kursuna gidebilmekti. Aylarca araştırılmadık website, yazılmadık evs projesi bırakmadım. Ama öyle ya da böyle bir şekilde her kapı birer birer suratıma kapandı. Aslında dışardan bakınca pek de fena bir hayatım yoktu.  Dergi'de çalışıyor, kurumsal dergiler için yazılar yazıyordum. Kimi yazdıklarımı çok seviyor, kimisini gereksiz buluyordum. Dergiye iki gün gidiyor, geri kalan günler para kazanmak için saçma sapan part time ve organizasyon işlerinde çalışıyordum. 4 yıl boyunca sürmüş olduğum üniversite hayatının yerinde yeller esiyordu. Herşey bana yabancı gibiydi, hiçbirşey yapmaya gerek dahi durmuyordum. Sürekli bir çırpınma ve oldurma hali içindeyken, hiçbirşey olamıyorum. Olduğum yerde çocukken döndürdüğümüz tasolar gibi dönüyordum. Bu durup durup dönme hali uzun bir müddet devam etti. Ocak ayının ortasında Spanair'in yaptığı kampanya ile kendime bir jest yapmaya karar verdim. Üçüncü kere Barcelona'ya yola düşmeye karar verdim. Dergide çalıştığım günlere göre, gidiş dönüş tarihlerimi ayarladım ve biletleri aldım. Ama o zamanlar bir ay sonra oradan ayrılacağımdan bir haberdim orası ayrı. Şubat çabucak geçer derken, her geçen gün biraz daha büyüdü, kocaman oldu. Şubat sonunda birlikte çalıştığım Editör'üm Ajans'tan ayrılınca bana da oraya ve oradakilere güle güle demek düştü. Sonra iyice bir boşluktu. Öğrenci hayatım boyunca çalıştığım en eğlenceli ve severek yaptığım sektör dergiydi. Ve bilindiği üzere büyük medya kuruluşlarında iş bulabilmem imkansızdı. Çünkü ne bir tanıdığım vardı ne de birinin bişeyiydim. İşten ayrılışım kesinleşti, Barcelona'ya gidiş tarihim yaklaştı ben bu arada bir kaç seyahat acentasına tur rehberi olarak iş başvurusu yaptım, e sosyoloji mezunu olduğumdan olsa gerek hiç biri geri dönmedi. O arada başka iş başvuruları da yaptım, para biriktirmek için yine part time işlerde çalıştım. Zaman çok hızlı geçti ve vize başvurum geldi. Başta çok korkuyordum. Zira konsoloslukların sağı solu belli olmuyor. Biri çok girişli olmak üzere Shengen vizem vardı, bir de bir aylık ispanya vizem vardı. Ama artık ne öğrenciydim, ne de çalışan. Ev hanımı kontenjanından sadece çok da yüklü olmayan bir hesap cüzdanı ve hostel rezervasyonlarıyla başvurduğum İspanya vizesi umarım bu bi haftayı bana çok görmeyecek derken, Hola ile karşılayan görevliden aldığım pasaportta çok girişli tam üç ay geçerli 90 günlük vizem vardı. Ben bu işaret saydım. İyiye mi kötüye mi yorsam o an bilemedim. Gidiş dönüş tarihim belliydi. Ama ya daha fazlası? Ona da orada karar verecektim.

Biri Manresa diğeri Hospitalet de Llobregat'da olmak üzere iki projeye, İstanbul'da Helsinki Yurtdaşlar Derneğindeki saha araştırmacısı pozisyonuna başvurdum. Her gelen cevabı işaret sayacaktım, ne olacak bilmeden,  ve evimden 3079 kilometre öteye doğru yola çıktım.

http://www.dailymotion.com/video/x9jky4_mazhar-alanson-bu-ne-bicim-hikaye-b_music
Esperanza : Umut

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder